Biz Buradayız, Hiçbir Yere Gitmiyoruz!
/14 Haziran Gezi Postası
Hükümetin asıl olanı görmezden gelmeye çalışarak kendine suni
muhatap yaratma çabaları boşa çıktı ve nihayet dün akşam için Taksim
Dayanışması’na bir çağrı yapıldı. Bazı sanatçılar ve Taksim
Dayanışması’ndan temsilciler gece saatlerinde Ankara’ya giderek hükümet
adına Başbakan ile bir görüşme yaptı. Sabaha karşı sona eren toplantıdan
sonra önce hükümet adına Bakan Hüseyin Çelik daha sonra ise sanatçılar
ve Taksim Dayanışması sekretaryasından TMMOB Başkanı Tayfun
Kahraman bir açıklama yaptı. Açıklamada Gezi Parkı ile ilgili yargı kararının
bekleneceği, süreç boyunca Park ile ilgili herhangi bir tasarrufta bulunulmayacağı,
olası aksi bir durumda ise referandum yoluna gidileceği konusunda anlaşıldığı
belirtildi. Dayanışma’nın daha önce belirlenmiş ve direnişin beşinci gününde
hükümet adına Başbakan Yardımcıcı Bülent Arınç’a sunulmuş olan talepleri ile
ilgili ise herhangi bir açıklama yapılmadı.
Daha önce gerek Danıştay Başkanı’ndan, gerek Başbakan’ın kendisinden,
gerekse hukukçulardan bahse konu düzenlemenin referandum konusu
yapılmasının hukuken mümkün olmadığı belirtilmiş olmasına rağmen
sokağı görmezden gelen bu manevranın tekrar dayatılması, hükümetin
zaten “olması gereken” yargı kararını beklemek konusundaki taahhütünün
anlamsızlığı ile birleşince ortaya çıkan tablo sesimizi daha güçlü bir
şekilde çıkarmaktan başka çözüm yolu olmadığını gösteriyor.
Bu bakımdan Taksim Dayanışması’nın ve beraberindeki “sanatçı heyetinin”
Başbakan’la yaptığı bu görüşmeden “somut” bir şeylerin çıkmamış
olması şaşırtıcı değildir. Zira son iki gündür Başbakan’ın yanından
çıkanların yapmış oldukları açıklamalar, zat-ı alilerinin meseleyi biraz
daha iyi kavramış olmakla birlikte hâlâ direnişçileri ciddiye almadığının
göstergesiydi. Bu geceki görüşmede de bu durum değişmemiştir.
Taksim Dayanışması’nın en başından beri talepleri açıktır. Bunlar
Başbakan’ın karşısında da muhtemelen tekrarlanmıştır fakat kendisi
o “tamam hallederiz, hadi evinize şimdi” tavırlı bildiğini okuyan baba
edasıyla, bu taleplere kulak asmamıştır.
Her halükarda, Başbakan’ın ve her yanına geleni “kafalayıp” geri
gönderdiği sanatçının, “arabulucunun”, çakma temsilcilerin ve temsil işini
pek doğru düzgün yapamayanların sözlerinin esasen gerçeklikte pek bir
hükmü yoktur.
Bu hükmü ortaya koyan şey, Direniş’in en başından beri direnişçilerin
kendisidir, Park’tır, Meydan’dır, Ankara’dır, Gazi’dir, Dersim’dir,
Antakya’dır, ölen 3 insanımızdır.
Nitekim, bu geceki toplantı sonrası sabaha kadar Gezi Parkı’ndan
yükselen talepler ve Park’ın diğer kentlerdeki “kardeşleriyle” olan
dayanışmasını vurgulayan haykırışlar, Direniş’in karşısında toplumsal
rızayı bırakın imal etmeyi, icat etmeyi bile artık beceremeyen Başbakan’ın
Direniş’i sindirme taktiklerini en başından boşa çıkarmıştır.
Hasıl-ı kelam, bunca medyanız, bunca polis şiddetiniz, bunca
toplantılarınız, bunca yıllık “usta” siyasetiniz Direniş’i sindirememiştir.
Park’tan yükselen ses şudur: Henüz uzlaşılmış bir durum yoktur,
taleplerimiz karşılanmamıştır ve burayı terk etmeyeceğiz. Ülkenin dört
bir yanındaki arkadaşlarımızla birlikte yaşam alanlarımız sahip çıkıyoruz.
Direnişimizi daha yüksek sesle haykırmaya devam edeceğiz.
Zaten Gezi Parkı’nın talepleri sabahın ilk ışıklarına kadar kürsüden
okunmuş, “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş” sloganları Taksim’den tüm
Türkiye’ye yayılmıştır.
Bununla birlikte verdiğimiz mesaj açıktır, hiç değişmemiştir:
Kentlerimizde bizler varız ve bizim üstümüze basıp geçerek niyetlerinizi
gerçekleştiremeyeceksiniz.
Demokrasi sandığa sığmaz, referandumla ölçülmez; demokrasi
sokaktadır; onca polis zoruna rağmen direnen insanlar yaşam alanları için
demokrasi talep etmektedir.
Kentlerimizi istediğiniz gibi çekip çeviremeyeceğiniz gibi, bu kentlerde,
hatta evlerimizde ve yatak odalarımızda nasıl yaşayacağımızı da
istediğiniz gibi (sizin sevdiğiniz tabirle) “dizayn edemezsiniz”, toplum
mühendisliğiniz buna yetmez.
Kentlerimiz bizim!
İleri demokrasi Gezi Parkı’nda! Başbakanlık ofislerinde değil!
Kentlerimiz Bizim /
13 Haziran Gezi Postası
İki haftayı bulan Gezi Parkı Direnişinin başından bu yana verdiği tek
bir temel mesaj var: Kentlerimiz bizim!
Direnişe başından itibaren toplumun hemen her kesiminden gelen destek,
Başbakan’ın, hükümet üyelerinin, ana akım medyanın her türlü çarpıtmasına
rağmen, sahip olunan ve gitgide güçlenen, Cumhuriyet tarihinde hiçbir toplumsal
harekete nasip olmamış bir meşruiyet zemini sağladı.
Bu meşruiyet zemini gücünü aynen korumaktadır ve
bundan sonra da
koruyacaktır.
Direnişle birlikte insanlar bir şeyi çok net bir şekildefgördü: İktidar sahibi kesimler,
kent sakinleri istemediği müddetçe hiçbir şey yapamazlar. AVM’lerle, devasa
kent sakinleri istemediği müddetçe hiçbir şey yapamazlar. AVM’lerle, devasa
ve korkunç bina inşaatlarıyla, doğanın tahribatıyla,
ormanların talanıyla yapılan şey,
aslen bu şehirlerde yaşayanların müşterek varlıklarından çalmak, bu insanları
mülksüzleştirmek, yerlerinden yurtlarından kovalamaktır.
aslen bu şehirlerde yaşayanların müşterek varlıklarından çalmak, bu insanları
mülksüzleştirmek, yerlerinden yurtlarından kovalamaktır.
Şehirlerimizin sokakları artık insanların yaşadıkları, nefes
aldıkları, hayatın yeşerdiği
birer mesken olmaktan çıkıp,
tüketim tarafından, tüketim için organize edilen bir
unsura, insanların yalnızca geçip gittikleri mekanlara
dönüşmüştü çoktandır.
Parklarımız, ortak alanlar, meydanlarımız, caddelerimiz insanlara
göre değil, banka
kredilerinin ve ihalelerin nasıl döneceğine,
nasıl işe gidilip eve dönüleceğine,
“müşteriler” olarak en çok
nasıl tüketeceğimize göre düzenleniyor, birer birer
elimizden
alınıyordu. Öyle ki başbakan zamanımızı dahi yine “istikrar” için
nasıl
kullanacağımızı söylemekten ya da yatak odamıza bile
girmekten imtina etmiyordu.
Sokaktan yatak odasına kadar
uzanan tam bir el koyma ve disiplin modeli!
En çok İstanbul ve Ankara’da, ama aynı zamanda Dersim’de,
Antakya’da, İzmir’de
artık insan unsuru yok olmaya başlamıştı.
otobanlardan birine, TEM’e nasıl da doluşup trafiği felç ettiğini gördük. İnsanı
ıskalayan bir düzenin atardamarını, o ıskalanan insanlar kesti. “Şüphesiz bunda
hakikati gören gözlere sahip olanlar için mutlak bir ibret vardır.”
Gezi Parkı Direnişi, tarihi bir direniştir.
Zira bu gidişata dur demiş, insanın temizlenmeye çalışıldığı her
yerde insanlar
ortaya çıkmış, “insanı unutan iktidarlara”, yalnızca
“buradakilere” değil, bütün
dünyaya bir cevap vermiştir.
İnsanlar, kentlerin kendileri için bir temel hak olduğunu artık
çok daha iyi
bilmektedirler. Ve tarih göstermiştir ki, hiçbir hak,
mücadele edilmeden alınmaz.
Hiçbir mücadele de, hak olan
şeyin farkına kolektif biçimde varılmadan verilmez.
geçtiği bir mücadele olmuştur. Direnişçilerin ve onlara dört bir yandan destek
verenlerin, direnişi meşru kılan insanların mesajı açıktır: Kentlerimiz bizim!
Ve elbette... Bu daha başlangıç, kavga devam ediyor!
Ta ki, içinde yaşadığımız, bizim ürettiğimiz, bizim tükettiğimiz, bizim hakkımız
olan kentlerimiz hakkında bizler karar verene kadar.
5 yılda bir yapılan seçimlerle veya iktidarın keyfince düzenlenen referandumlarla değil.
Doğrudan, tabandan, halk tarafından.